Popüler tarih ve kültür araştırmacısı İrfan Yalın, nereden geldiğini merak edenler için çorabın binlerce yıllık hikayesini yazdı…
ÇORABIN KÜLTÜR TARİHİ
1991 yılında Avusturya – İtalya sınırında, Alp Dağları’nda yürüyüşe çıkan iki Alman turistin bir dere yatağının erimekte olan kısmında fark ettikleri bir cesedin incelenmesi sonrasında bilimsel olarak da ispatlanmış da. İncelemeler sonrasında tam 5300 yıl önce yaşamış bir insana ait olduğu anlaşılan ve buz içinde kaldığı için büyük ölçüde bozulmadan günümüze erişen bu buluntu, o günkü yaşam hakkında da önemli verileri günümüze taşımış.
Buz adam Ötzi olarak adlandırılarak bilim dünyasını heyecanlandıran bu keşif sayesinde o günlerde yaşayan atalarımızın yediklerinden giydiklerine, boylarından, kas yapılarına, vücut hatlarından genetik özelliklerine kadar çok şey gün ışığına çıkmış, hatta Ötzi’nin en son ne yediği bile gözler önüne serilmiş.
Otzi’nin geyik ve ayı derilerini ayaklarına huş ağacından elde ettiği sicimle bağlayarak kullandığı ilkel çizmesinin içinde bulunan “çim” parçalarının varlığı ayakla ayakkabı arasında kullanılan ilk konforu gözler önüne sererken çorabın ilk tasarımları hakkında da bilgi vermiş. Buz Adam Ötzi’nin, soğuğa karşı ayaklarını sıcak tutmak, nemden kaçınmak ve tabanında hoş bir yumuşaklık sağlamak için kullandığı çimenler günümüze dek gelişerek gelecek olan bir ihtiyacın da bulunan ilk örneğini oluşturuyormuş.
MÖ 1500 yıllarına tarihlenen ilk örgü çoraplar Danimarka’da, Jutland Bölgesinde bulunmuş
Eski Yunan’da MÖ 8. yüzyılda yaşamış şair Hesiodos’un günümüze ulaşan ve günlük yaşamla ilgili tavsiyelerini yazdığı “İşler ve Günler” isimli şiiri içinde yer alan çorap, keçeleşmiş hayvan kılından yapılıyormuş ve “piloi” olarak biliniyormuş. Ayaklarını bileğe kadar deri ve dokuma kumaşlarla saran Eski Yunanlılar için bu yöntem bir çeşit ayak örtüsüymüş.
Mısır’ın Nil havzasındaki, Oxyrhynchus Bölgesinde bulunduğunda M.Ö. 300 ila 500 yılları arasına tarihlenen çorap iki bölümlüymüş; sandaletlerle giyilebilmesi için ayak parmakları arasında açık bırakılarak tasarlanmış.
Buna ek olarak bugün İngiltere’de Leicester Müzesinde sergilenen MÖ 250 yılında toprağa verilmiş bir çocuğa ait tek iğne kullanılarak örülmüş çorap, Eski Mısır’da çorabın toplumun büyük kısmını kapsayacak şekilde bilindiğini ve yoğun olarak da kullanıldığını göstermiş.
Sandaleti kolay kavraması için bir tarafta ayak başparmağını, diğer tarafta geri kalanını kaplayacak şekilde tasarlanmış çoraplar Eski Mısır yaşamında temel bir giysi şeklindeymiş; baldıra kadar da çekilip dizlere bağlanıyormuş.
Eski Mısır’da günlük yaşamın vazgeçilmezlerinden olan çorabı diğer kültürler de koruyucu giysi olarak kullanmışlar; doğa ve yaşam şartlarına göre uyarlamışlar.
MS 300-500 yıllarına tarihlenen bu çorap Mısır’da bulunmuş; parmakları sandaletlerle giyilmek üzere tasarlanmış.
Romalılar ayaklarını deri ve dokuma kumaşla sarmışlar
Antik Yunan kültürünün çorap şeklini geliştiren Eski Romalılar bileğe kadar uzanan yünlü kumaşları ayaklarına sararak çorap olarak kullanmışlar.
MS 2. yüzyıl civarında Romalılar yünlü kumaşları dikerek “eudons” ya da “udon” adını verdikleri ayağa oturan çoraplar tasarlamaya başlamışlar. Bugünün kullanımıyla bir taytı andıran bu ilkel çoraplar uzun yün şeritlerle birlikte ayağa sarılıyormuş, parmakları ve ayak tabanını sürtünmekten koruyormuş. İlk desenli çorapların görüldüğü bu dönemde çorap olarak kullanılan kumaşlar elastik değilmiş, kuruması zor olduğundan ıslandıklarında kullananı rahatsız ediyormuş.
Vindolanda’da bulunan MS 2. yüzyıla tarihlenen çocuk çorabı yünden örülmüş.
Kuzey İngiltere’de Roma kenti olan Northumbria ve Vindolanda bölgelerinde ortaya çıkarılan MS 2. yüzyıldan kalma çoraplar sert İngiliz hava koşullarına karşı koruma sağlamak amacıyla yünlü kumaştan yapılmış. Bölgede bulunan Roma tabletlerinde başkente yazılan “daha fazla çorap gönderin” talimatı yer alıyormuş.
Antik Roma’da zaman içinde tercih edilen yün yanında keçe ve kemirgen hayvanların kürkleri de yaygın olarak kullanılmış; tilki derisinden yapılmış çoraplar uzun yıllar boyunca varlıklı ayaklara konfor hissettirmiş.
1800 yıllık bu heykelde yün örgülü balık sırtı motifli bir çorap tasvir edilmiş.
Çorap kelimesinin kökeni komedyen terliğinden
Okuduğum metinler genellikle komedyenler ve sahne sanatçıları tarafından giyilen hafif, alçak topuklu bir ayakkabı olan Latince “soccus (sockus) ” kelimesinin Antik Yunancadaki “sichos” sözcüğünden türetildiği ve Eski Roma diline “sykkhos” olarak geçtiğini yazıyordu. Sonraki yıllarda Eski İngilizceye de hafif ayakkabı – terlik anlamında “soc (socc)” olarak geçen kelimenin kökenini Frigce’ye hatta “ayak örtüsü” anlamında kullanıldığı şekliyle diğer antik Asya dillerine kadar uzandığını yazan çalışmalar da var.
MS 3. yüzyıldan itibaren iğne oyası ve tığ işi kullanılmaya başlanmış, çoraplar biraz olsun elastik hale gelmeye başlamış.
MS 5. yüzyılda Avrupa’daki din adamları kutsal kişiliklerini, saf olmalarını simgelemek adına “putte” adını verdikleri kumaştan yapılan, bandaja benzer şekilde ayak bileğinden dize kadar sarılan çoraplar giymişler.
Mısır’da bulunan 12. yüzyıldan kalma pamuklu bir çorapta topuk kısmı da tasarlanmış.
Antik Çin’de çorap “ayak kıyafeti” ve “ayak torbası” olarak adlandırılmış
Çok eski yıllarda hayvan derisinden dikilen çoraplar Çin’de ayağı sıcak tutması yanında dayanıklı olmasıyla da yoksul halk tarafından nesiller boyu kullanılmış ama rahat değillermiş; ayakları havasız bırakıyormuş.
1972 yılında yapılan bir kazıda MÖ 9. yüzyıldaki Zhou Hanedanlığı dönemine tarihlenerek Sincan’daki Tarım Havzası’nın güney ucundaki Zhahongluk Mezarlığında ortaya çıkarılan bir çift deri çorap ayak bileğine kemerle bağlanarak giyilecek şekildeymiş. Mor ipekten dikilmiş ve iç-dış olmak üzere iki katmana bölünmüş olan tasarım “çorap borusu” anlamına gelen jartiyer ile bağlanarak kullanılıyormuş.
Çin’de ipek kumaş kullanımı çok pahalı olsa da pamuktan çok daha erken yıllarda ortaya çıkmış; soylular için tasarlanan çoraplar genellikle çift kat ipekten örülüyormuş. Ayak tabanındaki ipek bölüm sert, bileği kaplayan kısım ise inceymiş.
Tang Hanedanlığı döneminde kışın giyilen çoraplar hareket etmeyi kolaylaştırmak için yuvarlak kafa şeklinde tasarlanmış.
Çin kültüründe çorap kullanımıyla ilgili çok sayıda görgü kuralı yeşermiş, hane girişlerinde Tang ve Song Hanedanlıkları dönemine kadar ayakkabılarla birlikte çoraplar da çıkarılmış; çıplak ayak alçak gönüllü olmanın simgesi sayılmış.
Memurların görev alanları çorap renklerinden anlaşılmış; hangi memurun hangi renk çorap giyeceği konusunda katı düzenlemeler yapılmış.
Han Hanedanlığı zamanında tapınaklarda önemli kurban etkinliklerine katılırken kırmızı çorap giymek zorunluymuş; soğuk günlerde anne-babaya ayakkabı ile çorap verme geleneği yıllarca sürmüş.
Avrupalı şövalyeler arasında külotlu çorap modası
Orta Çağ’ın başlarında çorap, bacağın alt kısmını kaplayan, dar, parlak renkli bir giysi haline gelmiş. Çorapların bugünkü gibi bileği kavrayıcı elastik bandı olmadığı için düşmesini önlemek amacıyla üzerine jartiyer konmuş; pantolona ya da külota tutturulmuş. Yavaş yavaş pantolonlar kısalmaya çoraplar da uzamaya başlayınca fiyatlar da yükselmiş.
Orta Çağ’da yün, keten ve ipekten elle yapılan çoraplar, zenginlere ve soyluluk simgesi kabul edilmiş.
MS 1000 yılına gelindiğinde çoraplar seçkinler arasında zenginliğin sembolü haline gelmiş; 12. yüzyılın sonuna doğru Avrupa’da yaşayanların büyük bir kısmı çoraplarını kendi örüyormuş.
1500’lü yılların ortalarında Avrupalı asilzade çorapları jartiyerliymiş.
15. yüzyılda Avrupalı erkek aristokratlar arasında renkli külotlu çorap giyme zenginliğin simgesi olarak moda haline gelmiş; yün örgülü külotlu çoraplı soylu erkekler Avrupa saraylarında boy göstermeye başlamışlar.
15. yüzyılda Avrupalı erkek aristokratlar arasında renkli külotlu çorap giyme zenginliğin simgesi olmuş.
Orta Çağ boyunca zenginlerin ayrıcalığı olan külotlu çoraplar pantolondan daha kolay kirlense de tamamen bağımsız bir giyim eşyası haline geldiği için çorap loncaları kendilerine özgü örgü teknikleri geliştirmeye başlamış; Avrupa’da soylular tarafından diz ve uyluk boyu çoraplar da giyilmiş.
18. yüzyılda gelindiğinde pantolonlar kısalmış, çorapların boyu uzamış.
Orta Çağ’da iki şişle örgü Arap ülkelerinden Avrupa’ya yayılmış
14. yüzyıla gelindiğinde örme çoraplar dokuma kumaşlardan yapılanlara göre daha elastik ve daha kolay şekillendirildiği için tercih ediliyormuş. Yünden yapılan çoraplar alt sınıflar tarafından giyilirken, renkli ipekli örgü çoraplar soylu ailelerin üyeleri için hazırlanıyormuş.
16. yüzyıl içinde İspanyada külotlu çoraplar pantolonlardan ayrılmaya başlamış; artık bu ülkede çorap ile pantolon ayrı kullanılıyormuş. Bu dönem içinde İspanyada kadın çorapları genellikle kaliteli mücevherlerle süslenir hale gelmiş.
Orta Çağ boyunca çoraplara talep artmaya başladıkça fiyatları da artmış; çoraplar o kadar pahalı hale gelmiş ki, iyi bir çift çorap giydiği görülen kişiler hemen üst sınıfla ilişkilendiriliyormuş.
1490 yılına gelindiğinde el örgüsü külotlu çoraplar o kadar yaygın hale gelmiş ki, erkekler taytlı bacaklarını herkesin önünde göstermekten eskisi gibi utanmıyorlarmış.
16. yüzyılın başlarında ayak bileğini sıkıca saran çoraplar emek-yoğun olarak üretilmiş; insan ayağının şeklinin bazı karmaşık yanlarında kabiliyetli el dikişleri gerekiyormuş. Yaygınlaşan “soccs” tabiri ağırlıklı olarak yünden yapılmış, muhtemelen çok kaşındırıcı çoraplar için kullanılıyormuş. Bu yıllarda el örgüsü çorapların yan tarafında dekoratif şekiller görülmeye başlanmış ve bu “saat” anlamında kullanılmış. Bugün giysilerin göğsüne iliştirilen belirtici imgeler o günlerde çorapların yan tarafına işleniyormuş.
İlk örgü makinesi el örgüsünden 6 kat hızlıymış
1589 yılında İngiliz rahip William Lee örgü makinesini icat ederek giyimde yeni bir çağın kapılarını aralamış. Örgü tezgâhının icadı, ilk başlarda elle örülenlere karşı en az 6 kay daha hızlıymış.
1589 yılında İngiliz rahip William Lee örgü makinesini icat ederek giyimde yeni bir çağın kapılarını aralamış.
Kraliçe I. Elizabeth, Lee’nin tezgâhında üretilmiş bir çift siyah çorap almış ama on binlerce kişinin çalıştığı örgü işinin son bulacağı, insanların işsiz kalacağı endişesiyle bu yeni buluşa patent vermeyi reddetmiş.
Ancak Fransa Kralı IV. Henry, Lee’ye mali destek teklif edince örgü tezgâhını alan mucit, Fransa’nın Rouen şehrine taşınmış ve bir çorap fabrikası kurmuş. Örgü makinesi çorapların yayılmasını ve toplumun tüm katmanlarına erişmesini sağlamış.
Kısa sürede tezgâhlar Avrupa’ya yayılmış; Sanayi Devrimi’nin yaklaşan ayak sesleri içinde daha kolay ve daha ucuz hale gelen kumaş üretimi tüm Avrupa toplumundan talep görmeye başlamış. Ama şu söylemek gerekir ki, 1800’lü yıllara kadar dokuma makineleri ile el dokumacıları yan yana çalışmış; biri diğeri üstünde üstünlük kuramamış.
Sanayi Devrimi sonrasında çorap üretimi artmış, makine örgüsü çorap ticareti yaygınlaşmış.
1650’ye gelindiğinde İngiliz hükümeti Lee’nin örgü makinesinin ne kadar önemli olduğunu geç de olsa kavramış, Fransa’ya gönderilen endüstri casusları makine hakkında bilgi toplamakla görevlendirilmiş. 1800’lerin başındaki Fransız – İngiliz savaşının bir sebebi de makine örgüsünün rekabet şartlarını değiştirmesi olmuş.
17. yüzyılın sonlarında pamuk kullanımı, çoraplar da dahil olmak üzere birçok giyside popüler bir seçim haline gelmiş.
Naylonun icadı çorap üretiminde sıçrama yaşatmış
1938’de naylonun icadı ve pamuk ile naylonun harmanlanarak dokuya esneklik – rahatlık kazandırması çorap tarihinde açılan yeni bir kapıyı aralamış; çorabın popülaritesi artmış.
O zamana kadar ipek, pamuk ve yünden yapılan çoraplar naylon ipliklerle örülmüş, bu da üretim tekniklerinde büyük değişikliklere yol açmış.
Çoraplar insanın sosyal yaşamına katkıda bulunmuş, renginden desenine, boyundan kullanım şekline kadar kültürler arasında değişimler yaşanmış. Amerikan İç Savaşı döneminde çorapları çıkarıp yere sert bir şekilde vurmak saldırmanın ve kavganın simgesi olurken Birinci Dünya Savaşı sırasında horlayan askerleri susturmak için ağzına çorap yerleştirilmiş.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Zhejiang eyaletindeki Zhuji şehrinin Datang bölgesi çorap şehri olarak biliniyormuş; her yıl 8 milyar çift çorap ile dünya çorap üretiminin üçte birini burada üretiliyormuş.
Çorap teması giysi başlığı içinde ya da başlı başına özne olarak farklı müzelerde sergileniyor, yerel etnik koleksiyonlarda eski çoraplar kendine yer buluyor. Dönemi anlatan ya da ünlü kişilere ait kullanılmış çoraplar koleksiyonerler tarafından toplanıyor, farklı kültürlerle tanışmak isteyenlere turistik mekânlarda çoraplar satılıyor.
Farklı kültürlerin farklı renkleri çoraplarda hayat buluyor, çoraplar yaşam biçimini de gösteriyor.
Her ne kadar ardındaki binlerce yılı çorap söküğü şeklinde bir makale içinde -konunun uzmanı olmasam da- anlatmaya çalışsam da unutmamak gerekir ki, çorabın da ardında insan aklının bilimsel verilerle desteklenen çalışması ve sayısı bilinmeyecek ölçüde farklı mucidin çoraba attığı ilmikler var.
Kaynak: t24